15.02.2010

SUÇ GELİRİ AKLAMA YÖNTEMİ: KREDİ KARTI ENDÜSTRİSİ

Banka dışı finansal kuruluşlar, kredi kartı endüstrisi, suç gelirli aklamak için önemli bir alandır. Kredi kartı hesaplarının suç gelirlerinin aklanmasının ilk yerleştirme safhasında kullanılması pek muhtemel değildir, zira endüstri genellikle nakit ödemeleri kısıtlamaktadır. Bunların daha çok ayrıştırma veya bütünleştirme safhalarında kullanılması muhtemeldir.

Kredi kartı endüstrisi şunları içerir:

■ Üye bankaları banka kartı çıkarmaları ve tüccarlara bu kartları kabul etme yetkisi vermeleri veya her ikisi için lisanslandıran American Express, MasterCard ve VISA gibi kredi kartı kuruluşları.

■ Potansiyel müşterileri bulan ve kredi kartları çıkaran amir bankalar;

■ Kredi kartlarını kabul eden tüccarlar için işlemleri gerçekleştiren alıcı bankalar;

■ Ve bankalar için işlem gerçekleştirme ve diğer kredi kartı ile ilgili hizmetleri sağlamak için amir veya istihsal bankalar ile sözleşme imzalayan üçüncü şahıs işlemcileri.

Örnek:
Suç geliri aklayıcı olan Josh, bankacılık sistemine bir şekilde sokmuş olduğu kirli paraları kullanarak kredi kartına ön ödeme yapar ve böylece hesabında bir kredi bakiyesi yaratır. Josh daha sonra fonların kaynağını daha fazla gizlemesine olanak tanıyan bir kredi geri ödemesi talep eder, buna da ayrıştırma safhası denir. Josh daha sonra yeni satın aldığı mutfak dolabı için gelen kredi kartı faturasını ödemek için banka hesabına yatırdığı kirli parayı kullanır. Bu şekilde, yasadışı kazançlarını mali sisteme entegre etmiş olur.

Bir banka bir kredi kartı hesabı için bir çek ödemesi aldığında, paranın sisteme nasıl girildiğini ve bu paranın kaynağının ne olduğunu bulmak çok güçtür. Bir suç geliri aklayıcısı, başka bir kuruluşa para yatırma olanağına sahipse, kolaylıkla bir kredi kartı edinebilir.

Suç geliri aklayıcısı ayrıca, offshore bankalardaki hesaplara yasadışı yollarla kazanılmış paraları yatırabilir ve daha sonra offshore hesap ile bağlantılı kredi kartlarını ve bankamatikleri kullanarak bu paralara erişebilir. Buna alternatif olarak, nakdi bir ülkeden gevşek bir mevzuat denetlemesine sahip bir offshore ülkeye kaçırabilir, nakdi offshore bankalara yatırabilir ve –tekrar – kredi kartlarını veya bankamatikleri kullanarak yasadışı yollarla kazandığı paralara erişebilir.

Kredi Kartları İle Gerçekleştirilen Suç Gelirlerini Aklamanın Boyutu Bilinmiyor” adlı 2002 Raporunda, Birleşik Devletler’in kongre gözlemcisi olan ABD Hükümet Sorumluluk Ofisi, kredi kartlarını kullanarak varsayımsal suç geliri aklama senaryoları sunmuştur. İşte bunlardan biri: “Suç geliri aklayıcıları ABD’de yasadışı faaliyetleri için bir “paravan” olarak yasadışı bir işyeri kurarlar. ABD merkezli bir bankada bir banka hesabı açarlar ve “paravan” şirket adına kredi kartları ve ATM kartları alırlar. Yasadışı faaliyetlerinden elde ettikleri fonlar BirleşikDevletler’deki banka hesabına yatırılır.

ABD merkezli bankalarının şubeleri bulunan başka bir ülkede ise kredi kartlarını ve ATM kartlarını kullanarak ABD banka hesabından para çekerler. Para ABD’de bulunan suç ortaklarından biri tarafından yatırılır ve kredi kartı borcunu ödemek ve hatta kredi kartına avans ödemesi yapmak için transfer edilir. Bankanın çevrimiçi hizmetleri fonları çek ve kredi kartı hesapları arasında aktarma imkanı sunar.

SUÇ GELİRLERİNİ AKLAMA YÖNTEMİ: YARDIM KURULUŞLARI

Bilerek ya da bilmeyerek, yardım kuruluşları veya kâr amacı gütmeyen kuruluşlar terörizm amaçlı fonların sağlanması ve aklanması için araç olarak işlev görmektedir. Yardım kuruluşları veya kar amacı gütmeyen kuruluşlar özellikle terörün finansmanı için kötüye kullanıma açık bazı özelliklere sahiplerdir. Bunlar sırasıyla:

■ Kamunun güvenini kullanırlar

■ Önemli fon kaynaklarına erişim hakkına sahiplerdir

■ Genellikle nakde dayalıdırlar

■ Genellikle terörist faaliyetlere en çok maruz kalan bölgelerde veya bu bölgelerin yakınlarında küresel olarak varlıklarını sürdürürler. Çok az düzenlemeye tabidirler veya hiçbir düzenlemeye tabi değillerdir veya oluşturulmalarında çok az engelle karşılaşırlar.

Kar amacı gütmeyen meşru kuruluşların terörle ilintili mevcudiyetlerle olan bağlantılardan kaçınmasına ve kamunun güvenini yeniden kazanmasına yardımcı olmak için, Mali Eylem Görev Gücü 2002 yılında kar amacı gütmeyen kuruluşların istismarı ile mücadele amacıyla en iyi uygulamalar hakkında kılavuzlar yayınlamıştır. Kılavuzlar, FATF’nin Terörün Finansmanı Hakkında Özel Tavsiyeleri ile ilgilidir. Uygulamalar yardım kuruluşunun yönetimden ve muhasebeden banka hesaplarına ve yurt dışı ofislerine kadar operasyonlarının tüm seviyelerini kapsamaktadır. FATF kar amacı gütmeyen organizasyonlara şu tavsiyelerde bulunmaktadır:

■ Tüm giderleri açıklayan tam program bütçelerine sahip olmaları ve bunları sunmaları

■ Bağımsız iç denetimler ve dış saha denetimleri yürütmeleri ve dış saha denetimlerinin fonların amacına uygun kullanılmasını sağlamaları.


FATF, yardım kuruluşlarının fonları depolamak ve transfer etmek için resmi banka hesaplarını kullanmasını ve böylece bunların bankanın düzenlemelerine ve kontrollerine tabi olmasını tavsiye etmektedir. Hesapların açıldığı bankalar böylece kar amacı gütmeyen kuruluşları diğer müşteriler gibi ele alabilir, Müşterini Tanı kurallarını uygulayabilir ve şüpheli faaliyetleri bildirebilir.

Örnek:

Sweet Charity

The extortion and bribery trial of Jersey City Deputy Mayor Leona Beldini kicked off at the end of January and continues in the Federal courthouse in Newark. While the focus is, quite properly, on allegations of political corruption, the case raises a number of questions about the oversight of charitable organization, particularly religious foundations.

Beldini’s arrest is one of 44 made in July of a colorful assortment of rabbis, politicians and public officials in New Jersey. It is the first of a series of trials, although 10 of the arrested have already pleaded guilty.

The U.S. Attorney has been pounding home allegations that Beldini is one of almost two score of politicians that committed criminal breaches of public trust, but an important aspect of the case is that it also highlights how religious charities were used to launder money.

That’s where the rabbis, Brooklyn and New Jersey-based, come in. The alleged scheme involved over a dozen rabbis who accepted illicit profits under the guise of charitable donations and returned 85 to 90 percent of the money in cash or “clean” checks, according to the FBI.

Between June 2007 and July 2009, approximately $3 million in bribery money provided by federal investigators was laundered with the help of the Syrian and Hasidic Jewish rabbis. According to court documents, the rabbis charged did know the money was being used to bribe public officials: they believed it was from bank fraud and a counterfeit accessory operation!

Gmach Shefa Chaim, one of the charitable foundations involved, has already hired a lawyer David Liston, of Hughes Hubbard and Reed, to get back $508,000 seized by the FBI.

Liston told the Star-Ledger that the FBI has not suggested, let alone proved, that the officials who ran the charity knowingly laundered money. According to the newspaper, he wants the privacy of the group protected: the Gmach is an entity that values its privacy for religious reasons and provides help to the needy anonymously.

Privacy is all well and good, but the arrest, indictments, pleas and coming trials suggest that there is a need for religious charitable foundations to meet the same requirements that non-religious foundations and 501(c)3 (not-for profits) meet. This abuse of religious charities, if proven true, would not have happened so easily if they were required to file a form 990.

The banks used by the rabbis for the alleged money laundering include the nation’s largest bank, a super-regional and well-known local financial institution. And that means the trial is also a reminder to compliance professionals that due diligence and monitoring of suspicious activity is necessary even if the account holders are clergy.

SUÇ GELİRLERİNİ AKLAMA YÖNTEMi: HAWALA SİSTEMİ

HAWALA VE DİĞER RESMİ OLMAYAN DEĞER TRANSFER SİSTEMLERİ

Suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesi tedbirleri tüm dünyada hızla arttıkça, devlet denetimi dışında gerçekleştirilen hawala kullanımının suç geliri aklayanlar ve teröristler için daha da çekici hale gelmektedir.

Bu yöntem hem temiz hem de kirli paranın transferi için kullanılabilmektedir. Aklayıcı için çekici bir yoldur zira yetersiz kağıt takibi sağlar. Genellikle minimal düzeyde olan fonları alacak müşterilerin detayları aracılar arasında fakslanır ve müşteriler fonlarını her işlem sonunda aracılardan alırlar.

Hawala, hundi veya namı diğer “yer altı bankacılığı” genellikle Afrika ve Asya’da bulunan etnik gruplarla bağlantılı olan alternatif havale sistemleri veya resmi olmayan değer transferi sistemleridir. Bu sistem genellikle yasal bankacılık sistemleri dışında uluslararası değer transferlerini içerirler. Güvene dayanırlar.

Hawala, fon hareketlerinin güvenli ve kolay bir biçimde gerçekleşmelerine imkan tanınması amacıyla Hindistan ve Çin’de Batı finans sistemlerinden yüzyıllar önce doğmuştu. Ülkelerine fon göndermek isteyen tüccarlar bunları genelde bir ticaret işletmesi sahibi olan bir hawala “bankacısı” ile yatırırlardı.

Küçük bir ücret karşılığında banker fonların başka bir bankerden çekilebilmesi işini düzenlerdi, bu banker de genelde başka ülkedeki bir tüccar olurdu. İki banker ise hesaplarını normal ticaret süreci içinde kapatırlardı.

Günümüzde, dünyanın farklı yerlerindeki işadamlarının şirket hesaplarını üçüncü taraflara uluslararası düzeyde para göndermek için kullanması ile bu süreç büyük ölçüde aynı şekilde işlemektedir. Bu şekilde, para yatırma ve çekme geleneksel finansal kuruluşlar yerine hawala bankerleri aracılığı ile yapılmaktadır. Üçüncü taraflar genellikle elektronik transfer ile karşılaşacakları banka ücretlerinden kaçınmak isteyen ve ülkelerine küçük miktarlarda paralar gönderen göçmenlerdir.

Hawala bir havale sistemi olduğu için suç geliri aklama döngüsünün herhangi bir adımında kullanılabilir. Etkili yerleştirme yolları sunabilir. Hawalader nakit aldığında, bu nakdi banka hesaplarına yatırabilir. Banka memurlarına yatırılan bu paranın yasal işletme geliri olduğunu kanıtlayacaktır. Aynı zamanda alınan nakdin bir kısmını, nakdi banka hesabına yatırma ihtiyacını azaltarak işletmesinin giderlerini karşılamak için kullanabilir.

Çoğu ayrıştırma entrikasının bir bileşeni kağıt üzerinde iz bırakmamaya çalışarak paranın bir hesaptan başka bir hesaba aktarılmasıdır.

Temel bir hawala transferi kağıt üzerinden hiç olmasa bile çok az takip edilebilir. Hawala transferleri paranın takibini daha da güç hale getirmek için ayrıştırılabilir. Bu, bazı ülkelerde bulunan hawala aracılarının kullanılması suretiyle transferleri zaman içinde dağıtarak gerçekleştirilebilir.

Hawala teknikleri paranın hemen her biçime dönüştürülmesi, suç geliri aklama döngüsünün bütünleştirme evresinde yasallık görünümünün tesisi için birçok fırsat sunma kapasitesine sahiptir. Para meşru (veya meşru görünen) bir işe yeniden yatırılabilir. Hawalader Birleşik Devletler’den Pakistan’a ve daha sonra tekrar Birleşik Devletler’e burada bulunan bir iş yatırımının bir kısmı olarak görünecek şekilde para transferini çok kolay bir biçimde düzenleyebilir.

Hawala’lar terörü finanse edenler için çok çekicidir, zira resmi finansal kuruluşların aksine bunlar potansiyel devlet denetimine tabi değillerdir ve standart biçimde detaylı kayıtları tutulmaz. Hawaladar’lar defter tutsalar da, kayıtları genellikle kişiye özel stenografide yazılır ve sadece özet olarak saklanır.

El Kaide 9/11 öncesinde parasının büyük kısmını hawala yoluyla aktardı. Bazı yollarla, el Kaide’nin 1996 yılında Afganistan’a taşınmadan önce hiç seçme şansı yoktu; oradaki bankacılık sistemi güvenilir değildi. Bin Ladin fonları verimli bir şekilde transfer etmek için Pakistan, Dubai ve Orta Doğu ülkelerinde çalışan bir hawala şebekesine başvurdu.

El Kaide paranın kaynağını ve amacını net bir biçimde bilen yaklaşık bir düzine güvenilir hawaladar’ı kullandı. El Kaide ayrıca, el Kaide ile iş yaptıkları konusunda ciddi şüpheleri olmasına rağmen bu konuda istekli ve ne yaptığının farkında olmayan hawala’ları da kullandı.

ÖRNEK:

Somali merkezli ve tüm dünyaya açılan bir para aktarma sistemi olan Al-Barakaat (anlamı „bereket”) Somali hükümetinin ve bankacılık sisteminin çöküşünden sonra şekillendi. İstihbarat kurumları Usame bin Ladin’in al-Barakaat’a operasyonlarına başlaması için para yardımında bulunduğu, bu kurumun Al-İtihaad Al İslamiya (AIAI) terör grubu ile yakın bağlantılı veya bu grup tarafından kontrol edildiği ve al-Barakaat’ın gelirlerinin bir kısmının AIAI’nın finansmanı için gönderildiği ve AIAI’nın da bunun bir kısmını Bin Ladin’e verdiği hakkında bilgi elde etti.

ABD’de, FBI 1999’un başlarında al-Barakaat şebekesi hakkında bir istihbara davası başlattı ve 2000 itibari ile bir ceza davası açtı. 9/11’den kısa bir süre sonra, al-Barakaat’ın varlıkları donduruldu ve defterleri ve kayıtlarına tüm dünyadaki baskınlarda el konuldu. FBI tarafından yürütülen ve Birleşik Arap Emirliklerinin eşi görülmemiş iş birliğiyle al-Barakaat’ın defterlerinin ve kayıtlarının finansal olarak analiz edilmesini içeren sonraki soruşturmada, Barakaat ve AIAI veya Bin Ladin arasındaki bağlantı olduğu suçlamaları sonuçsuz kaldı. Bu faaliyetler için Birleşik Devletler’de al-Barakaat’a karşı herhangi bir ceza davası açılmadı.

ABD Yabancı Kaynakları Kontrol Dairesi (OFAC) dondurma işleminin kararlar için sübut standardı karşıladığını iddia etmiş olsa da, Birleşik Devletler’de başkanlık emirleri kapsamında dondurulan varlıkların büyük çoğunluğu (ve Birleşik Milletler kararı ile diğer ülkeler tarafından dondurulan bazı varlıklar) serbest bırakıldı ve ABD merkezli al-Barakaat para göndericileri tarafından tedbire karşı açılan bir dava sonucunda para iade edildi. (Kaynak: Terörün Finansmanı Monografisi, Birleşik Devletler’e Terörist Saldırılar Ulusal Komisyonu, 2004).

HASTALIĞIN ADI: SUÇ GELİRİ AKLAMA

Suç geliri aklama riskini iyice anlamadan, sınırlama ve tanımlama yapmadan çözüm üretemeyiz...!

1) HASTALIĞIN TANIMI

Suç geliri aklama hem ulusal hem de uluslararası düzeyde (dünya çapında) bir ekonomik hastalık türüdür. Bu hastalık tamamen ortadan kaldırılamaz, ancak minimize edilebilir.

En basit bir ifadeyle "suç gelirinin aklanması", suçtan elde edilen gelirin (paranın) temiz hale getirilmesi sürecidir. Suç geliri aklam sürecinin hemen hemen tüm yönlerinde suçlular mevcuttur. Suçtan elde edilen gelirlerin; Tabiatını, Kaynağını, Yerini, Tahsisini, Hareketini, Haklarını, Mülkiyetini saklama/gizleme suçlular (VİRÜS) için hayati önem arz etmektedir.

Bu süreçte "yasalaştırma dürtüsü" çok büyük bir önem arz etmektedir. Suç gelirlerinin kimliğini gizleme veya saklama, ve resmi makamları aldatma, suç geliri aklayıcıları (VİRÜS) için önemlidir.

2) HASTALIĞIN ORTAYA ÇIKMA (ÇIKIŞ) ALANLARI

Suç geliri aklama, ekonominin her alanında ortaya çıkabilecek bir hastalık niteliğindedir.

Finansal olan ve olmayan alanlarda ortaya çıkan bir ekonomik hastalık türüdür. Suçlular kirli (kara) paranın kaynaklarını gizlemek, biçimini değiştirmek ve bu parayı daha az dikkat çekmesi muhtemel yerlere (ülke ve bölgelere) taşımak suretiyle gerçekleştirir.

3) HASTALIĞIN NEDENLERİ

Suç geliri aklamanın bir değil birden fazla nedeni vardır.Yüksek miktarda "KÂR" elde edilmesi, ve suç yoluyla elde edilen "gelirlerin/kârların/paraların" kaynağını tehlikeye atmadan kullanması.

Yasa dışı veya suç teşkil eden fiillerden (insan kaçakçılığı, zimmete geçirme, sigorta dolandırıcılığı, rüşvetçilik, uyuşturucu trafiği ve fuhuş vb. gibi suçlar) yasadışı biçimde elde edilen kazançları/kârların kullanmak. Resmi makamları aldatmak suş geliri aklayıcıları için hayati önem arz eder.

4) HASTALIĞIN TEDAVİSİ/ÖNLENMESİ

Hastalığın tedavisinde veya önlenmesinde, aşağıda belirtilen tüm faktörlerin, eş zamanlı olarak uygulanması gerekmektedir. Hastalığın yaygınlaşmasında ve ölümcül seviyelere ulaşmasında şunlar esas alınmalıdır:

1. Hastalığın önlenmesinde/tedavisinde ulusal ve uluslararası yasa ve düzenlemelerin ayni (eşit) standartlarda olması

2. Hastalığın önlenmesinde/tedavisinde uluslararası iş birliğinin (kordinasyonun) sağlanması

3.Hastalığın önlenmesinde/tedavisinde üst düzey araştırma-ve-geliştirme (bilgi-eğitim-teknoloji) yatırımlarının iyileştirilmesi

4. Hastalığın tedavisi/önlenmesi için toplumsal-bireysel felsefenin iyileştirilmesi

5. Hastalığın önlenmesinde/tedavisinde toplumda yaşayan tüm bireylerin (ekonomik aktörlerin) suç gelirinden elde edilen kazançların olumsuz etkilerine-sonuçlarına inanması.

6. Hastalığın önlenmesinde/tedavisinde toplum içinde yaşayan tüm bireylerin suç gelirlerine bakış açısının iyileştirilmesi

7. Hastalığın önlenmesinde/tedavisinde toplumsal ve bireysel paradoksların ortadan kaldırılması ve bu ekonomik hastalığın minimize edilmesine katkı sağlanması.